Alternatif Serüvende Üniversite Tiyatroları
Hakan Altun



İmlasız- Sayı 5 (Ocak-Şubat 2004)


Üniversite Tiyatroları'nın tiyatronun varlığı ve yaşamsallığı açısından taşıdığı önem kuşkusuz kaçınılmazdır. Ancak yine de kapsam ve işlev açısından "Üniversite Tiyatrosu"nun iyi tanımlanıp duruşunun belirlenmesi, sevgi ve gönüldenlikle oluşturulan her alanın yaşadığı gibi egemen olanın ürettiği yoğun kirliliğe maruz kalarak varlığının ve yöneliminin bulanmaması açısından çok büyük önem taşır. Egemen olanın sakatlanmış (ve tam da bu özelliği dolayısıyla sakatlayan) bilincini içselleştirerek kendimize ait olmayan bir yaşam dramaturgisiyle dünyayı algılamak ve çözümlemek durumunda kalışımız, dahil olduğumuz alanlara da sızarak her bir ürünle bu yanlış bilincin yeniden üretilmesine yol açar. Dolayısıyla da yaptığımız her işte uyanık olmak; dünyayı, özellikle de ayrıntılarda konumlanan egemen yaşam dramaturgisini iyi okumak gerekir. Üniversite Tiyatrolarının duruşlarını belirlemeleri ve bunu yaparken de dünyaya ve tiyatroya bakışında egemen toplumsal düzenin zokalarından ve pisliklerinden sıyrılabilmeyi başarmaları gereklidir. Bu, yaşama yaratıcı karşı çıkış Üniversite Tiyatroları açısından bir direniş biçimidir ve her yaratıcı edim gibi bir riski içinde barındırır. Bu risk, tiyatroya yeni bir kanal açma potansiyelini içerir ve bu da alternatif bir duruştur; Üniversite Tiyatrolarının olmazsa olmazı.

Öncelikle "Üniversite Tiyatro"sunu ortaya koymakta yarar var. Üniversite çatısı altında tiyatro üretmek temelinde yapılacak bir belirleme, alternatif duruş bağlamında "Üniversite Tiyatrosunu" muğlaklaştıracaktır; çünkü, bu çatı iki karşıt yönelimi bir arada barındırır. Bu yönelimlerden ilki; belirli bir statüko içinde konumlanmak durumunda olan kurumsallaşmış ödenekli ve ticari tiyatro yapılarına eleman sağlamaya dönük eğitim yapan tiyatro okullarıdır. Ve bu işlevi dolayısıyla da kaçınılmaz olarak var olan egemen tiyatro anlayışının yanında konumlanır; en yetkin, en donanımlı elemanı yetiştirme iddiasındadır. Bununla birlikte eğitim ve öğretimin merkezinde olması itibarıyla da kurduğu ilişki görev ve zorunluluk temellidir. Biz bu yönelimi "Okul Tiyatroları" olarak nitelendirebiliriz. İkinci yönelim ise "Öğrenci Tiyatroları" başlığıyla değerlendirilebilir. Gönüldenlik temelinde yürüyen Öğrenci Tiyatroları, öğrenciler tarafından kurularak yine onlar tarafından yönlendirilirler. Kuruluşu ve işleyişi bağlamında amatör alana daha yakın duran bu tiyatrolar özü gereği yeniye dönüktür. Okul Tiyatrosu'nda kurulan hoca- öğrenci / öğreten-öğrenen / bilen- bilmeyen ilişkisi özü gereği otoriter, hiyerarşik ve dolayısıyla da düzenden yanadır. Eğitimin yapısı gereği de bir sisteme gönderir, mükemmeliyetçiliğin katı yapısını dayatır ve statükodan yana konumlanır. Bu yapıyla da ortaya konan tiyatronun ilerici/yeniye dönük olması olası değildir ve öğretim elemanının ve/veya öğrencinin ilerici/yeniye dönük olması da; ne yazık ki, hiçbir şeyi değiştirmez. Bunun tersine Öğrenci Tiyatroları yapısı gereği bir erk ilişkisini içinde barındırmaz. Kuruluşu gereği tiyatroyu seven ve merak eden insanlardan oluşur ve de sevgi ve merak gibi bu toplulukları arayışa yönlendiren iki itkiyi içinde barındırır. Bu yapısı gereği de arayışa ve yeniye açıktır, dolayısıyla da kaçınılmaz olarak ilericidir.

Arayışın ve yüreğin filizlendiği Öğrenci Tiyatrolarının, alternatif potansiyeli ve yeni olana yönelmesiyle Üniversite Tiyatrosu nitelemesine daha uygun olduğundan; ayrıca, Okul Tiyatrolarının pre-profesyonel yapıları gereği katılımcılarının içselleştirdiği profesyonel bilincin (bu arada amatör ve profesyonel ayrımının işten anlamazlık gibi saçma ve kaymış bir bağlamla konulmadığını parantez içinde belirtme zorunluluğunu da duymak çok can sıkıcı bir durum) ve profesyonel yaşama bir hazırlık olarak değerlendirilen bu kurumların Üniversite Tiyatrosu bağlamından kaydığından ve de zaten yoğun bir kirlenmenin yaşandığı bir ortamı yeni ayrımlarla bulandırmak için Üniversite Tiyatrosu tanımlamasını Öğrenci Tiyatrosu olarak nitelendirdiğim yapıyla eşlemeyi yeğliyorum. Kanımca, Üniversite Tiyatrosu öğrenci topluluklarından oluşur ve profesyonel alanda konumlanan Okul Tiyatrolarını içermez.

Alternatif bir serüven için uygun bir kanal olan Üniversite Tiyatrosunun yapısal özelliklerine bakmakta yarar var; zira, onun alternatif ve ilerici yönelimi bu yapının bir gereğidir. Her şeyden önce bölünmemiş bir dünyadan doğduğunu söylemek gerekir. Tiyatronun kurucularından yönlendirenine, çalışanlarına, alıcısına kadar herkes aynı dünyanın bir parçasıdır: Öğrenci. Ortak ve yaşayan bir dile, duyuşa ve ortak reflekslere sahip oluşları bu yapının çok önemli bir parçasıdır. Bu ortak dili arayış süreci özgür, açık ve araştırıcı olmalarını sağlar. Aralarında sınırlar üreten ayrımlar yoktur. Bu ise ilerici gizilgücü içinde barındıran diyalogu doğurur ve demokratik bir tavırdır, üretimi kışkırtır. Bu durum söylemekten çok söyleşmeyi doğurur ki tiyatroyu kısıldığı kapandan kurtaracak kaynaklardan biridir.

Profesyonel (parasını ödeyen); o ölçüde de durağan ve tutucu (kalıpları belirlenmiş bir tiyatro anlayışına bağlı) bir izleyici kitlesine yönelmediği için daha özgürdür. Onları bağlayan bir kurum politikası ya da gişe kaygısı olmaksızın üretirler. Amatör alanda kök salması dolayısıyla asal olan, önde tutulan süreç bilinci; kalıplarla ortaya konan ve tamamlanmışlık bilincini güdüleyen profesyonel alana oranla oldukça ilerici bir konumlanmadır ve yeniliklere kapılar açar.

Üniversite Tiyatrosunda görev alanların yaşamlarını kazanmak ya da ün yapmak için sahneye çıkmamaları, daha çok kendilerini ifade etmek için oynamaları tiyatro üretme biçiminde rahat hareket etme olanağı sağlar.

Bu yapıları gereği politik olana daha duyarlıdırlar, öncüdürler ve yeniliğe/arayışa açıktırlar. Profesyonel ve ödenekli tiyatrolara oranla toplumsal refleksleri çok daha fazla kuvvetlidir ve algılamaları açıktır. Yeni anlam ve görüş yaratmak için cesaretle hareket ederler. Öncü oluşuyla ortaya koyduğu/oluşturduğu özellikleriyle de ön açıcıdır. Bunları da şöyle sıralayabiliriz. Yeniyi deneyen, önde giden, ileri yönelik, kalıpları kıran, dinamik bir anlayış sergiler. Yeni olana yönelişi, eskiyi yıkma tavrını oluşturur, gelenekçi tiyatronun konvansiyonlarını yıkarak alternatif bir kanalda varolmaya çalışır. Temel yönelimi burjuva sanatına, yaşamına ve ürettiği yanlış bilince karşı amansız bir karşı koyuş ve bu yapıları yıkmak çabası olmuştur. Bu sanatsal olduğu kadar politik de bir başkaldırıdır. Farklı sanat istemi, farklı toplum isteminin bir yansısıdır. Bu yönelimintemel özelliklerinden biri kolektivizme yaptığı vurgudur. Baskın kültüre karşı, alternatif bir kültür politikasını benimseyerek bunları tiyatro anlayışına da yansıtır. İzleyici ile doğrudan ilişki kurarak, sahne seyirci ilişkisinin olanaklarını zenginleştirerek onlarla yüzleşmeyi tercih eder. Bu ilişkinin temeli, dayanağı meydan okuma üzerine oturur. Sanat ve yaşam arasındaki sınırları zorlayarak yeni algı kalıplarını aralarlar. Bu akıntıya karşı yüzen tavrıyla da yalnız kendi alanında değil, aynı zamanda profesyonel bölgeye de etkide bulunur, onların da önünü açar.

Ancak Üniversite Tiyatrolarının içinde bulunduğu sıkıntılardan biri; onun verili olana karşı konumlanmak suretiyle oluşturduğu kimliğini, verili olan tiyatro anlayışıyla biçimlendirmeye çalışmasıyla ortaya çıkıyor. Profesyonel alandan gelen yanlış yönlendirme ve yanlış bilinç, üniversite tiyatrolarının ürünlerini belirli bir çerçeve içine kıstırıyor. İşin daha vahim yanı, sahneye çıkmaya hevesli bir insan güruhu üzerinde egolarını tatmin eden (çünkü onlar tiyatronun ilahlarıdırlar ve her şeyin iyisini onlar bilirler) şabloncuların (patates baskıcısı yapmak suretiyle) açtığı gediklerdir. Bu üniversite tiyatrolarının bütün enerjisini soğuran bir durumdur. Baba imgesiyle cisim bulan tanrı paradigması, 'tiyatro ağabeyleri' eliyle üniversite tiyatrolarının ilerici dinamiklerini hak ile yeksan eder. Kanımca bu duruma çok dikkat etmek gerekiyor ve ancak ve ancak üniversite tiyatrolarının birbirini destekleyerek ve ortaklaşmalarıyla aşılabilir. Bu sıkıntının aşılması öncülerini yitirme tehlikesiyle kendini de kısırlaştırabilecek olan profesyonel tiyatro için de yaşamsaldır.

Bugün, artık Üniversite Tiyatrolarının oyun çalışıp ardından da dağılan toplaşma yeri olmayı bir köşeye bırakması, uzun yıllarını tiyatroya akıtacak uzun soluklu bir kadro ve aktarılıp gelişen bir gelenek yaratmak için yola çıkması Üniversite Tiyatrosunun varlığı ve etkinliği açısından bir gerekliliktir. Bu noktada –sayıları çok az olan diğer birkaç topluluğun da hakkını teslim ederek- Boğaziçi Oyuncuları'nın gerek kuramsal gerekse pratik ürünlerinin çok ön açıcı olduğunun belirtilmesinde yarar olduğunu düşünüyorum. Üniversite Tiyatrosu olmaya çalışan her topluluğun muhakkak bu iyi örnekleri tartışması ve kendi pratiklerinin bir parçası yapması yararlı olacaktır. Bu anlamda da Üniversite Tiyatrolarının iyi örneklerinin artması Üniversite Tiyatrolarının gücünü arttıracaktır.

Üniversite Tiyatrosu serüveninde önde tutulması gereken temel nokta onun dünyayı okuyuş biçimine uygun bir tiyatro üretme kaygısı olmalıdır. Topluluğun politik duruşu onun çalışma ve üretme biçimiyle de ortaya konmalıdır. Çünkü dayatılan egemen yaşam dramaturgisi bu noktalardan saldırmaktadır. Başarılı bir karşı duruş da salt söylem düzleminde üretilen politikalardan çok bu alanlarda direnmeyle mümkün olabilmektedir. Anti otoriter ve anti hiyerarşik bir yapılanma ve çalışma biçimi, bizi basan total ve otoriter ataerkil yaşam dramaturgisine karşı; sevgi üreterek ve duyguları öne çıkararak direnmeyi örgütler. Oyunlarında da topluluklar, otoriter ve hiyerarşik yapıyı kırmaya çalışarak eser bazında bu dramaturgiye karşı yeni bir dramaturgi, yeni bir algılama, yeni bir bilinç ve yeni bir duruş kurmaya çalışmalıdır. İçimize sinen ataerkil bilinci söküp atamadan, hiyerarşi ve otoriteyi içimizden söküp atmadan olumluyu üretme şansımız kalmaz; yalnızca egemen bilinci yeniden ve yeniden üretiriz: yanlış bir bilinç olarak. Bu anlamda da ortaklaşma ve birbirini büyütme toplulukların temel tavrı olmalıdır: kendi içinde, diğer topluluklarla, yerel amatör ve çevre üniversite topluluklarıyla ve diğer topluluklarla. Ancak böylece bir arada birbirini büyütmek olanaklıdır.

Ürünleriyle ve varoluşuyla egemen bilinci yapısızlaştıracak bir bilinç üretme yine önemsenecek şeylerin başında gelir; ama manipülasyondan uzak kalarak. Bu belirlenmiş sınırların mümkün olabildiği kadar dışında durmaya çalışma tavrı ve diyalogla büyüyen ilişki kurma biçimi, özne olan insanın önde tutulmasını gerekli ve zorunlu kılar ki bu kendini var etme, manipülasyon üzerinden yürüyen dayatmaları kıstıracaktır.

Üniversite tiyatrolarının muhalif duruşu önemli, gerekli ve zorunludur. Teatral tıkanıklıklar da ancak böylece açılabilecektir. Eylül rüzgarlarının sırtında taşıdığı depolitizasyon sağanağına; yalnızca söylem düzeyinde üretilme kıskacından da kurtularak ve dünyayı doğru okumayı sağlayacak yöntemlerle ve ben'in inşa edilmesi suretiyle sağlanacak bir re-politizasyonla karşı çıkılabilir düşüncesindeyim. Özgürlük keşfedilmesi ve uğrunda savaşılması gereken bir şeydir. Filmlerde içine kötücül ruhların girdiği kız çocuğu gibiyiz: "exorcise", içselleşen egemen ideolojiyi ve söylemi defetmek zorundayız; içimize giren ve bizi ele geçirip adımıza konuşan bu ideolojinin bizzat kendisidir. Özgürleşebilmek için sökülüp atılması bir zorunluluktur. Empoze edilen suskunluğa karşı yaşamın savunulması gerekir; diyalogla, eleştirerek ve değişerek; evcilleşmeye özgürlükle karşı çıkarak.

Tiyatro, bu büyük direnişin küçük ama sahip olduğu gizilgüç sayesinde aynı ölçüde de çok önemli ve çok keyifli bir kısmı...